27 Eylül 2012 Perşembe

"Yaralı Şifacı, İyileştiren Acı"

            Doğru bir hayatı, doğru bir şekilde yaşadığımı hissettiren arkadaşlarım var. Mutlu olduğum kadar şanslıyım da..
            Saçları ve aklı yer çekimine meydan okuyan arkadaşım Barış 'ın resimleri de öyledir ve baktığınızda, içine girdiğinizde sizin de ayaklarınız kesilir 'yer'den. Zaten onun evreninde ayaklara da yere basmaya da gerek yoktur, uçmaktır yeğ olan. 
           Keskin görüşünü ve zekasını çok sevdiğim arkadaşım Şamil çok iyi anlatmış onun resimlerini. Ben susayım, o kadar güzel anlatmış ki;  ondan okuyun.. Ve lütfen sergiyi gidip görün..




                                            

23 Eylül 2012 Pazar

Ressamların Eskisi Yenisi, Akıllısı Delisi..

                                       
                                                                      Amedeo Modigliani

         Eskiden resim, sağlıklı, tekin insanların harcı değildi. İfade yöntemi olarak resmi seçenler, öyle çaresiz, öyle  seçeneksiz, çıkışsız kişilerdi ki.. Hepsi birer "ısırılmış ruh" hepsi birer "tutunamayan"dı.. Yakalarına yapışmış ve boğazlarını sıkıp sıkıp duran "duende" ile başları belada.. Öyle bir bela ki, bir kez baktın mı herşeye sana öğretilenin dışında, tersinden.. Artık üretmezsen iflah olmazsın. Şuursuzca, sayıklar gibi, başka türlüsü mümkün olmadığı için yaparsın resmi, heykeli..
       İşte yukarıda hüzünlü eğik ince boyunların taşıdığı zarif gözbebeksiz kafaların ressamı Modigliani.

         Aşağıda  kısa kıpkısa boyu ve genç yaşta onu sakat bırakan kırık kemikleriyle ötekinin de ötekisi, aristokrat olmasına rağmen resmettiği hayat kadınları ve yaşam tarzı nedeniyle ailesi tarafından terk edilen, inadına inadına fahişeleri çizen, içen, dağılan, kırılan sonra yeniden kırılan cüce Loutrec..



                                                     
                                                                 Henri de Toulouse Lautrec

                         Fazla tutkulu çalıştığı için papazlıktan bile atılan, hayatı boyunca hiç beş para kazanamayan, dönemindeki akademik ressamlar tarafından hep aşağılanan (mükemmel vücutlu, estetik duruşlu mukaddes figürler değil de tarlada çalışan, kabaca eğilip kalkan insanlar çizdiği için), itildikçe gece mavilerini, sarıları titreştiren, havayı bile katman katman ören, savuran, kıvıran..  Yoksul bir hayat kadınıyla sırf inanlardan daha fazla zarar görmesin diye evlenmeye karar veren, sanrılar gören, deliren, yine deliren, hastalıklı bir bağlılık duyduğu arkadaşı için kulağını kesen, sonra gidip kendini vuran, dağılan, tuzla buz olan Vah Gogh..


                                      
                                                                                Vincient Van Gogh


                  İnsan etini, tenini,  neredeyse renksiz ama bir o kadar gerçek, çürük, yer yer mor, yarı saydam boyayabilen, cinselliğini, düz delici bakışlar ve meydan okuyan açık apış aralarıyla   bir tokat gibi yüzümüze çarpan, keskin kemikli kadınların, uzun garip şekilli  parmakların ressamı narsist Schiele..



                                              
                                                                                            Egon Schiele

                        Resimleri salonlar tarafından reddedildikçe inadına inadına aynı şeylerin resmini yapan, klasik perspektif anlayışını elinin tersiyle kaldırıp çöpe atan, cesaretiyle kendinden sonraki bir çok akımın esin kaynağı, su damarı, fırtınada resim yaparken hastalanan ve ölen Cezanne..


                                    
                                                                                                    Paul Cezanne

               ... bu ressamlardan, ısırılmış ruhlardan sadece bir kaçı. Peki ressam ne zaman hesap kitap yapar hale geldi. Ne zaman aklı selim, ne yaptığını, nasıl yapması gerektiğini bilen, neyi nasıl yaparsa işlerinin bir pazarı olabileceğini, satılabileceğini ayırtedebilen hesapçı insan oldu? Yukarıdaki ressamların güçleri, cesaretleri ve dolayısıyla resim sanatına  getirdikleri yenilikleri; 'deliliklerinden'di.. Modern ressam fazla 'akıllı'. Ve işte bu yüzden modern resim fazla ruhsuz!

10 Eylül 2012 Pazartesi

Kitaplar, kitaplar..

                                

       Sonunda  arkadaşlarımın, her gittiğimde iştahımı açan  bol kitaplı evine  fotoğraf makinemle tekrar dalabildim. O tozlu kitaplar her gittiğimde okumak için gözlerimi, fotoğraflarını çekmem için de parmaklarımı kaşındırıyordu. Artık işin okuma kısmını bayılarak aldığım yeni kindle'mda yapacağıma göre; bana bir süre (fotoğraflarıma konuk olma fedakarlığını gösteren arkadaşlarımla birlikte)sadece modellik yapabilirler.




                                

      Kitapla ilgili hatırladığım ilk şey çevremdeki birçok insanın tedirgin bir telaşla onları toprak altına gömmeleri. Kitap öyle birşeydi ki, gücü öyle büyüktü ki, sende bulunduğunda hayatının önemli bir kısmını hapiste geçirebilirdin.   O karanlık Eylül'deki  aceleci ve endişeli insanlar harika bir yöntem bulmuşlar bence. Sözcükleri gömmüşler ki topraka, can bulsun,  yeşersin.. Çevrenizdeki ağaçlara  iyi bakın. Belki de köklerini nemli bir kitap besledi. Yeterince dikkatli bakarsanız yapraklarına okuyabilirsiniz karanlıkla beslenmiş yasak hikayelerini..


                                             




                                              




                               

1 Eylül 2012 Cumartesi

Yaz Geçer..

      Bu gün sonbaharın ilk günü. Garip bir veda kokusu var sanki havada. Kapı pencere örtülecek, kapanacağız evlere, sarılacağız kalın kalın kazaklara.. Bunun neresi hüzünlü bilmiyorum. Ama buruk sanki sonbahara girmek. Ablam Pelin bütün yaz emek harcadığı, ilmek ilmek yeşertip neşelendirdiği bahçemizin fotoğraflarını çekerken bunları düşündüm. Ve ben de çekeyim, kalsın burada, karla yağmurla gitmesin istedim. İşte benim eski heykellerimin mezarlığı, Pelin'in kayıp kelimelerinin ev sahibi (biraz daha yeşertse, arasa bulacak eminim), Toprak'ın sağa sola zıplayarak, hayali kahramanlarıyla kapışmalarını gerçekleştirdiği, sıcak yaz gecelerinde arkadaşlarımızla yaptığımız serin, esintili dost sohbetlerinin mekanı bahçemizin küçük, güzel ayrıntıları. ..



         


   


   

   











          Elbette biliyorum, toprak dinlenmeli.. Yorgun ve yaşlı kaplumbağamız (çocuklar o hale getirmiş kabuğunu, getirdik bahçemize, kurtardık ellerinden,  yok, çocukların acımasızlığının  masum olduğunu da biliyorum) kazacak kendine kışı geçireceği çukuru, biriktirecek gelecek yaza enerjisini.. Kiraz, erik  ağaçlarımız (belki bu kez yeni dünya ağacı da) meyve verecek gücü toplayacak.. Biz de biriktireceğiz yeni yazılar, heykeller, bebekler, hayali kahramanlar..
      O halde hoş geldi sonbahar, sefa getirdi..