Üniversitedeyken Sanat Tarihi derslerinde bir çok yapıt okuması yapmıştık. Her yapıt, döneminin yaşamsal özelliklerini, sosyal ilişkilerini, sanat gündemini o kadar iyi yansıtıyordu ki… Eserler hakkında yaptığımız bu incelemeler, yorumlar, sohbetler benim için bu yüzden önemliydi. Tüm gördüğümüz eserler arasında birisi beni çok düşündürmüştü; “Arnolfinilerin Evlilik Töreni”. İşte şimdi bana bu yazıyı yazdıran tüm o düşüncelerdir.
Şöyle ki;
Eser
Flaman ressam Jan Van Eyck tarafından 1434 yılında yapılmış. 1390-
1441 yılları arasında yaşamış olan ressam, sanat yaşamında kısa sürede üne ve
servete kavuşup, gösterişli bir burjuva hayatı sürmüş. Birçok sanat
tarihçi yağlı boyayı Eyck’ ın icat
ettiğini söyler. Bu konuda bir kesinlik olmasa da Eyck’ ın yağlı boyaya yepyeni
bir teknik kazandırdığı ortada. Ressam reçine ile karıştırdığı boyayı üst
üste incecik tabakalar halinde kullanarak eserlerine inanılmaz bir ayrıntı gücü
ve ışık oyunu kazandırmış. Eyck eserlerinde nesneleri en ince ayrıntısına
kadar, delice bir titizlikle boyamış.
Arnolfinilerin
Evlilik Töreni Eyck’ ın sanat anlayışını
ve resme getirdiği yenilikleri çok iyi yansıtan tipik bir kült eser. Eserin
yarattığı en büyük yenilik resim
sanatını Ortaçağın gelenekçi dinsel anlayışından koparması. O güne kadar
konularıyla kiliseye hizmet eden resim sanatının tek işlevi, mucizevi sahneleriyle ve
yüceliğiyle orta sınıfı büyülemek, kendinden büyük bir güce tapmasını ve bunu
yaparken kilisenin yaşamları üzerinde kurduğu erki hiç sorgulamamasını
sağlamaktı. Bu anlayış sonucu yapılan tüm resimler dinsel sahneler içerirdi.
Resimlere gerçek hayatta yer almayan doğa üstü ulu figürler ve mekanlar konu
olurdu.
Ancak resim
sanatı Eyck’ın bu eserinden sonra, bir süre, büyük burjuva sınıfa, onların yaşamlarının ne denli gösterişli, mal
varlıklarının ne denli çok olduğunu diğer insanlara göstermeye hizmet edecekti.
Arnolfinilerin
Evlilik Töreni o dönemdeki sanat anlayışına tüm bu nedenlerden dolayı yenilik
getirdi. Öncüllerinden konu olarak da teknik olarak da çok farklıydı ve
ardıllarını çok etkiledi. İlk kez bir resme herhangi bir misyonu olmayan
sıradan insanlar (Giovanni Arnolfini Flander zengin bir tüccardı) ve onların
sıradan ev içi ( hatta yatak odaları) mekanları konu oluyordu.
Eser evli bir
çifti yatak odalarında nikah tazelerken, birbirlerine verdikleri evlilik
yeminini tekrarlarken resmeder. Eserde yer alan objelerin (bir köpek, pencere
önünde meyveler, bir çift takunya, avize ve üzerinde yanan tek bir mum, ayna ve
bir yazı, arkada bir sandalye, üzerinde bir ikon, yatak, süpürge, tesbih,
arkada gelinin kırmızı terlikleri ) hiç de tesadüfen orda bulunmadığı gayet
açık. Eser bu güne kadar bir çok sanat eleştirmeni tarafından, içinde
bulundurduğu nesneler ve o nesnelerin simgelediği anlamlar açısından
incelenmiş, eser üzerinde bir çok “okuma” yapılmış. Ben eserde, sanat
ilkelerini tek tek aramak ve yorumlamak, esere pedagojik bir eleştiri yapmak
istemiyorum. Ancak bu eseri okurken, içerdiği simgeleri aramamak, bu simgelerin
içerdiği anlamlar üzerine düşünmemek sanırım imkansız. Arnolfinilerin Evlilik
Töreni’ni bu kadar önemli ve popüler tutan sanırım bu “simge avı oyunu”.
Eyck’ın mekan olarak bir yatak odasını
kullanması çok manidar. Yatak odası, yabancıların pek girmediği kutsal ve mahrem bir yerdir. Zaten çiftin
hemen sağında duran gelişi güzel (günlük
hayatın sıradanlığı ve resim için
kompozisyon oluşturulurken nesnelere hiç dokunulmamış, düzeltilmemiş izlenimi
vermek için özellikle dağınık) bırakılmış takunyalar, yatak odasının
ayakkabıyla girilmeyecek kadar kutsal bir yer olduğunu belirtir. Köpek
Arnolfini’lerin birbirlerine ne kadar
sadakat duyduklarının bir simgesi. Meyveler cennet bahçesindeki
meyvelere, masumiyete bir gönderme. Avizede yanan tek kandil, her şeyi gören
tanrının gözü olarak yorumlanır. Duvardaki ayna saflığı simgeler. Sandalyenin üzerindeki
ahşap ikon Aziz Margaret’dir, Arnolfini’ler dinine bağlı bir çiftdir ve Aziz
onların ve doğacak çocuklarının koruyucusudur. Tesbih de dini, süpürge kötü ruhların kovulmasını anlatır.
“Resimde yer alan
nesnelerle birlikte sanatçı, cinsel aşkın saygılı bir şekilde anlatımını,
evlilik yoluyla kutsallaştırmaktadır”*
Tüm bu yönleriyle
eser, kurum olarak dini, evliliği çok iyi anlatıyor. Tanrının gözü terliklerimizi
rahatça savurabildiğimiz yatak odamızda bile üzerimizdedir. Evlilik de gözü her
an üzerimizde olan bir kurumun, dinin, onu bütünleyen bir uzantısıdır. Dinin
bize tepemizdeki tanrının gözüne koşulsuz bir teslim oluşla açtırdığı
ellerimizle, kocasının eline, tam bir sadakatle teslim olarak elini bırakan
kadın arasında bir fark yoktur aslında…
Çocukken görmüştüm ilk kez bu resmi ve çok etkileniştim. Bir fotoğraftan fazla detaya sahip olması ile uzun süre büyülenmiştim adeta. Cisimlerden yansıyan görüntülerdi beni en çok çeken. Çok iyi incelemişsiniz.
YanıtlaSilGerçekten çok önemli bir resim. İnsana resmin tuvale atılan lekelerden farklı birşey olduğunu hissetiriyor. Asıl başarısı da bunu sadece sanatçılara, ya da sanat tarihçilere değil, herkese hissettirmesi.
SilDaha çok böyle yazılar görmek isterdim. Elinize sağlık. Pek güzeldi.
YanıtlaSilTeşekkürler.Devam edeceğim..
Sil