7 Mayıs 2012 Pazartesi

Zıtlıkların Başyapıtı; PİETA

      Michelangelo'nun "Pieta"sı beni her zaman büyülemiştir. İstanbul'daki Michelangelo adlı oyuna Pieta'yı yapacağımızı duyduğumda çok heyecanlandım. Bir resmi ya da heykeli yeniden yapmak ya da tanıdığınız birinin yüzünü çalışmak çok zevkli ve verimli bir serüven. O eseri ya da sureti içselleştirip daha iyi anlamanızı sağlıyor. Sadece bakarken fark edemediğiniz bir çok şeyi fark ediyor, uzaktan seyrederken hiç düşünmeyeceğiniz şeyleri düşünüyorsunuz. Elin bir hafızası var, beyinden farklı ve tamamen bağımsız bir sistemle işliyor. Yani gözünüz, zihniniz değil eliniz tanıyor artık o eseri.



     İşte eserin kendisi. Görmüşsünüzdür birçok kez. Bakıyoruz ve büyüleniyoruz. Dingin, hüzünlü ama görkemli de bir heykel. Sadece başarıyla kotardığı kapalı üçgen kompozisyonu, figürlerin sağlam anatomik yapısı etkilemiyor beni bu eserde. Heykeltıraş olmamdan mütevellit mermeri bu kadar narin, sanki dünyanın en sert taşlarından birini değil de yumuşacık bir kili işliyormuş gibi kolayca şekillendirebilmesi de şaşırtıyor.




             Biz Pieta'yı mermerle değil, straforla çalıştık. Ama bu iş için Michelangelo gibi dört senemizi ayıramadık elbette. Üç hafta gibi bir sürede kotarmamız gerekiyordu. Pieta'yı çalışırken elimin bana söyledikleri şöyle; Bu heykelin zıtlıkların müthiş bir dengesi olduğunu okulda anlattılar bize çok. Gerçekten de öyle. İlk göze çarpan zıtlık Meryem'in onca giysi kalabalığına ve örtünmüşlüğüne karşın İsa'nın püzürsüz teni ve çıplaklığı. Meryemin gücü, hareketsiz güçlü vücuduna karşın İsa'nın naif, kaygan, ölü bedeni. Bu zıtlığı Meryem'im yere sağlam basışı, hatta nerede bittiğini ayrımsayamadığımız onca giysi kalabalığıyla yerle bütünleşmesine karşın İsa'nın sadece tek ayak parmaklarının yere temas etmesi. Zira ölüm havalanmaktır, yeryüzüyle bağlantının kesilmesidir. İsa'nın bedeni de havalanıverecek sanki. Meryem sadece kendi bedeninde bile bir sürü iştah kabartan zıtlık barındırıyor. Elleri mesela, biri güçle kavramış İsa'yı koltuk altından, diğeri zarifçe açmış avucunu ve bize sunuyor; "Bakın a dostlar İsa'ma neler, ne kötülükler yaptılar".. Oğlunun ölü ve henüz kayganlığını yitirmemiş  bedenini sanki onun kaidesi gibi, zorlanmadan, anaç bir güçle kavrıyor, bize sunuyor ama bir yandan da biz fanilerin uydurduğu zaman kavramına meydan okuyan 'yaş'sız yüzü öne eğilmiş ve yüzüne bakamıyor İsa'yı sunduğu müminlerin, öyle yüce ama öyle alçakgönüllü.




Oyun Künyesi:
Yazan: Irmak Bahçeci 
Yönetmen: Saydam Yeniay
Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
İstanbul Devlet Tiyatrosu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder